GüncelMakaleler

ANALİZ | Emperyalizmin Çoklu Krizleri Derinleşirken; Ekolojik Denge Bozuluyor, Kitlelerin Öfkesi Büyüyor!

Ülkeyi yönetemeyen faşizm ancak böyle ayakta durabilmektedir! Ancak kitlelerin öfkesini ve mücadele direncini yok edememektedir.

Uluslararası alanda tüm ülkelerde oluşan sorunlar ve çelişkiler yumağı çözüme kavuşmadığı gibi giderek daha üst boyutlara tırmanıyor. Uluslararası finans kapitalin girdiği bu durumun faturası, sömürü, baskı, işgal ve çıkartılan savaşlarla halklara mal edilmiştir. Bunun sonucunda, emekçi sınıflar ve halklar iyice yoksullaşıyor, artan baskılar altında daha da eziliyor, daha çağdışı bir yaşam içine itiliyorlar.

Emperyalist sistemin kendi iç yapısında da oluşan çatlaklar onarılamadığı gibi yarattığı tahribatlar giderek büyüyor. İşsizlik, sömürü, sosyal hakların gaspı, anti-demokratik baskı ve uygulamalar, ırkçılık bu ülkelerde de hissedilir boyutlara tırmandırılmıştır. Artık eskisi gibi yönetemeyen tekelci burjuvazi, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda sorunların daha katmerli boyutlara tırmandığı döneme girmiştir.

Emperyalist burjuvazi kendi ülkesini artık eskisi gibi yönetemiyor, sömürüyü ve baskı unsurunu giderek artırıyor, ırkçılığı körüklüyor. Buna mukabil kafa ve kol emekçilerinden oluşan proletarya, işsizler, gençler, emekçi kadınlar ve LGBTİ’ler de kötüleşen yaşamlarına karşı tepki duyuyorlar, öfkeleri her geçen gün daha kabarıyor ve daha sık eylemlere gidiyorlar. Her ne kadar Covid-19’un ortaya çıkması eylemleri kısmen sınırlasa da, kapitalizme duyulan tepki ve öfkenin nedenleri daha derinlerde varlığını devam ettiriyor. Önümüzdeki dönemlerde daha etkin eylem ve patlamaların koşullarını bağrında barındırıyor…

Sınıf çelişkilerinin derinleşmesine paralel emperyalizm, doğayı da iyice tahrip etmiştir. Kâr dürtüsü ile üretim yapan, emperyalist emeller güden politikalar ve askeri saldırılarla uluslararası tekelci kapitalizm; dünya çapında doğayı da tahrip etmiş ve ekolojik sorunlar yaratmıştır. Sömürüyü ve kendi çıkarlarını her şeyin üstünde gören uluslararası burjuvazi, yerküreyi, ekolojik dengeyi sarsan ve zarar veren bir sürece de sokmuştur. Emperyalistler, doğada ve iklimde oluşan sorunların üstesinden gelmedikleri gibi sömürü, kar hırsı, baskı, zulüm içeren sınıf karakterleri ile dünyayı, sera gazlarını artıran, ozon tabakasını delen, yangın ve yağışları artıran, pandemiler oluşturan daha agresif ve daha zorlu bir sürece sokmuştur.

Kapitalist Merkezlerde Derinleşen Çelişkiler, Bozulan Ekolojik Denge

Emperyalizme bağımlı ülkelerde, halkların yoksulluğu, işsizliği, gördükleri baskı daha katmerli boyutlara tırmandırıldı. Bu ülke halkları giderek daha da yoksullaştı. Kırsal alandan şehirlere göçler giderek arttı. Şehirlere göçler arttıkça geçim sorunu giderek büyüdü ve yaşam şartları kötüleşti. Özellikle toplumların genç nüfusları bu olumsuzluklardan çok daha fazla etkilendi. Kısacası 21. yüzyılda emperyalizme bağımlı iktisadi ve sosyal yapı, emekçi sınıfların daha fazla sömürüldüğü, daha fazla ezildiği döneme girdi.

Asya, Afrika, Latin Amerika kıtalarında artan sömürüyle beraber faşist baskı ve tahakküm üst düzeylere çıkartıldı. Korku ve kaos ile kitlelerin düzene olan tepkilerinin pasifize edilmesi ve sistem içinde tutulması hedeflendi. Ancak sömürü, baskı ve saldırılara karşı oluşan tepki beraberinde kitlesel eylemleri de getirmiş ve giderek ivme kazanmıştır. Covid-19’a rağmen kitlelerin tepkileri, hoşnutsuzlukları ve eylemleri günümüzde de varlığını devam ettiriyor.

Baskı ve sömürü furyasıyla beraber emperyalistler ve faşist yönetimlerce çıkarılan savaşların külfeti de tümden halklara kesiliyor. Irak, Suriye, Libya, Yemen, Sudan, Afganistan, Ukrayna, Venezüella, Ermenistan-Karabağ, Ruanda, Etiyopya, Angola, Nijerya, Kongo, Somali vb. ülkelerde emperyalistlerin, gerici emelleri doğrultusunda çıkartılan savaşlar ve gerçekleştirilen işgaller sonucu baş gösteren kitlesel göçler uluslararası bir boyut kazandı.

Dolayısıyla halkların göçü münferit bir sorun değildir. Tersine pörsüyen  ve daha saldırgan hal alan emperyalist sistemin neden olduğu evrensel bir sorundur.

Bağımlı ülkelerle beraber emperyalist ülkelerde de sorunlar ve çelişkiler giderek gelişmiştir. Kapitalizmin sömürüye tekabül eden mülkiyet biçimi, giderek merkezileşen üretim araçları ve toplumsallaşan emeğin önünde Marks’ın deyimiyle “Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim tarzının ayakbağı” olmuştur.

Kapitalizmin giderek otomasyon sistemine girmesi ve yapay zekanın öne çıkmasıyla kapitalizmin üretim ilişkileri arasındaki uyuşmazlık da giderek derinleşiyor. Burjuva demokratik haklar giderek kısıtlanıyor. Sendikalara üye olma giderek zorlaştırılmış ve sendikalı işçi sayısı azaltılmıştır. Irkçı, faşist yasa ve uygulamalar öne çıkarılmıştır. Buna ilaveten göçmen işçiler ile yerli işçiler arasında suni çelişkiler yaratılıyor ve ırkçılık körükleniyor. “Medeniyetler Çatışması” kisvesi ile iç faşistleşmenin  zemini oluşturuluyor. Polise verilen yetkiler artırılıyor. Amerika, Fransa başta olmak üzere gelişmiş kapitalist ülkelerde yürüyüş, miting ve diğer gösterilerde polis daha saldırgan kılınmıştır. Bu ülkelerde oluşan çelişkiler ve sorunlar yumağı günümüzde iyice tırmanmaktadır.

Günümüz koşullarında kapitalizmin vardığı boyut doğada ve iklimde ciddi sorunları da beraberinde getirmiştir. Sistem, sömürü ve kar dürtüsü ile tabiatın, iklimin, atmosfer tabakasının, coğrafi yapının da tahrip edilmesine neden olmuştur. Sanayide, tarımda, ulaştırmada, askeri tatbikatlarda kullanılan enerji, kömür, petrol, doğalgaz gibi karbon içeren fosil yakıtların zararlarına karşın önlem alınmamıştır. Bu yakıtların çevreye saldığı sera gazları arttıkça hava kirlenmiş, karbondioksit oranı artmıştır.

Yüzde 80’nini karbonmonoksitin oluşturduğu sera gazları arttıkça bir taraftan delinen ve incelen ozon tabakası güneşten gelen zararlı ışınların süzülmesini azaltmış ve yerkürenin daha fazla ısınmasına yol açmıştır.

Dünya, bir taraftan kirlenmiş, diğer taraftan ısınmış, buzullar erimeye başlamış ve artan buharlaşma ile özellikle kuzey kutbunda asit yağmurları artmıştır. Sera gazının artması ve ekolojik dengenin bozulması, yerkürenin olağandan fazla ısınmasına ve orman yangınlarına da neden olmuştur. İklimin ve doğanın bu denli bozulması sonucu oluşan mutasyonlar ve koronavirüsler başını alıp gitmiştir.

Daha açık bir deyimle, tabiatın içinde baş gösteren sorunlar, coğrafi yapı ve iklim krizi sistemin sorunlarıdır. Ekonomik ve siyasi kriz, iklim kriziyle iç içe geçmiş bir haldedir. Ekonomik ve mali krizle birlikte, iklim krizinin birbirini tetiklediği günümüz dünyasında emperyalist burjuvazi artık istikrarlı döneme giremiyor.

Emperyalist ülkeler mevcut dönemde istikrarlı dönemden uzak ve burjuva demokrasisinin giderek kısıtlandığı döneme girilmiştir. Lenin’in deyimiyle kalın halka olan bu ülkeler de giderek zayıflamakta ve çatırdamaktadır. Ve devrimci durum bu ülkelerde de oluşmaktadır.

Durumu daha iyi anlamak için Lenin’in devrimci durum tanımına bakmakta yarar var:

“Marksistlere göre, devrim için elverişli bir durum olmaksızın bir devrim olanaksızdır; üstelik her devrimci durum bir devrime yol açmaz. Genel anlamda bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? Şu üç ana belirtiyi sıralarsak bizce yanılmış olmayız:

1) egemen sınıflar için, bir değişiklik yapmaksızın egemenliklerini sürdürmek olanaksız hale geldiği zaman: ‘üstteki sınıflar’ arasında şu ya da bu şekilde bir bunalım olduğu zaman; egemen sınıfın politikasındaki bu bunalım, ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve kırgınlıklarının ortaya dökülmesini sağlayacak bir gedik açtığı zaman; bir devrimin olması için çoğu zaman ‘alttaki sınıfların’ eski biçimde yaşamak ‘istememeleri’ yeterli değildir; ‘üstteki sınıfların da’ eski biçimde ‘yaşayamaz duruma gelmeleri’ gerekir;

2) ezilen sınıfların sıkıntıları ve gereksinmeleri dayanılmaz duruma geldiği zaman;

3) yukarıdaki nedenlerin sonucu olarak, ‘barışta’ soyulmalarına hiç seslerini çıkarmadan katlanan, ama ortalığın karıştığı zamanlarda hem bunalımın yarattığı koşullarla ve hem de bizzat ‘üstteki sınıfların’ bağımsız tarihsel bir eyleme sürüklemeleriyle, yığınların faaliyetinde oldukça büyük bir artış olduğu zaman.

Yalnızca tek tek grupların ve partilerin değil, ayrı sınıfların iradesinden de bağımsız olan bu nesnel değişmeler olmaksızın, genel kural olarak bir devrim olanaksızdır. Bu nesnel değişikliklerin hepsine birden, devrim durumu denilmektedir.” (Lenin, Sosyalizm ve Savaş, sf.102)

Lenin’in belirttiği bu nesnel koşullar yukarıda belirttiğimiz gibi giderek emperyalist ülkelerde de oluşuyor; çelişkiler derinleşiyor!

Ancak devrimci durumun oluşması kesinkes devrimle sonuçlanacağı anlamına da gelmez. Devrimci durum nesnel bir durumdur. Lenin’in belirttiği gibi öznel durum, yani devrime önderlik eden güçlü bir parti oluşmadan devrimci durum devrimle sonuçlanmaz:

“Çünkü her devrim durumu, bir devrime yol açmaz; bir devrim, yukarıda sayılan nesnel değişmelerin yanı sıra öznel bir değişme de olursa, yani bunalımlı dönemlerde bile zorlanmadığı takdirde “devrilmeyen” eski hükümeti yıkacak (ya da uzlaştıracak) güçte bir devrimci sınıfın yığın eylemi yapmaya gücü yetmesi halinde meydana gelir.” (Lenin, age, sf.102) 

Zamanın Ruhu Bizi Çağırıyor!

Hâkim sınıfların bağımlı ülkelerde iktidarda kalabilmesi adına faşizm ve otokratik yönetimler sürekli uygulanıyor. Ezilen, sömürülen, siyasi baskı ve tahakküm altındaki sınıf ve katmanların sistem içinde tutulması hedefleniyor. Buna karşın sömürülen ve ezilen sınıf ve kesimler ise düzene ve devlete karşı tepki duyuyorlar; yer yer tepki ve öfkelerini eylemlerle dile getiriyorlar. Nitekim tüm dünya çapında geçmişe kıyasla bir çok bağımlı ülke halklarının başkaldırıları giderek artmıştı.

Coğrafyamızda da emekçiler ve ezilenler mevcut durumdan hoşnut değildir. Derinleşen bunalımın ve Koronavirüs’ün tüm külfeti halkımıza mal edilmiştir. Halkımız iyice yoksullaşmış, açlık boyutlarına tırmanmış, işsizlik de çığrından çıkmıştır. Tüm bunlara karşın diğer ülkelerde olduğu gibi, Gezi İsyanı ve özellikle de Özyönetim Direnişlerinin ardından halkın tepki ve yeni başkaldırılarını sindirmek için durmadan faşist yasalar çıkarılmakta ve kitlelere, Kürtlere, kadınlara, LGBTİ+’lara, aydınlara yapılan baskı ve saldırılar geçmişe kıyasla daha da tırmandırılmaktadır.

Ülkeyi yönetemeyen faşizm ancak böyle ayakta durabilmektedir! Ancak kitlelerin öfkesini ve mücadele direncini yok edememektedir. Evleri yıkılmakla, arazileri işgal edilmekle, topraklarından sürülmekte, tehdit edilen köylüler, ürünleri ellerinde kalan küçük üreticiler, işten çıkarılan ve ücretleri ödenmeyen işçiler, öğrenciler, kadınlar, LGBTİ+’lar yaptıkları eylem ve gösterilerle tepkilerini ve öfkelerini dile getiriyorlar. Kısacası ülkemizde ve emperyalizme bağımlı ve geri kalmış ülkelerde sürekli var olan devrimci durum, varlığını devam ettirmekte ve giderek tırmandırmaktadır…

Dünya çapında sınıf çelişkilerinin daha geliştiği, doğa tahribatlarının had safhaya vardığı böylesi bir süreç aslında devrimin nesnel koşullarını da geliştiriyor. Dünya çapında halklar uluslararası kapitalizmin tahribatlarıyla rahatsız oluyor ve tepki ve öfke daha da artıyor.

Emperyalist-kapitalistlerin ezilen dünya halklarına umutsuzluk ve karamsarlık aşılamaya çalıştığı, buna paralel korku ve yenilgi rüzgarlarını estirmeye çalıştığı, bu yönüyle ideolojik alanda kitlelerin üzerinde bir hegemonya kurmaya çalıştığı günümüz dünyasında, dikkatimizi bu tepki ve öfkeye yoğunlaştırmamız gerekiyor.

Bir yandan emeğin yoğun sömürüsünde gelinen aşama diğer yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik kapsamlı saldırılar, buna eşlik eden ve artık tüm dünya halklarını derinden etkileyen iklim krizi; emperyalizmin krizleriyle sarsılan bir dünya gerçekliğinin içindeyiz.

Bu tablo, emperyalizmin gelinen aşamada sadece işçi sınıfı ve ezilenler emekçi kitleler için değil tüm insanlık için dünyayı tehdit eden bir aşamayı karşımıza çıkarmıştır. Başka bir deyişle emperyalizm yok edilemediği sürece, kendisi yerküreyi içindekilerle birlikte yok etmektedir. İşçi sınıfı ve ezilenlerin, kadın ve LGBTİ+’ların, gençlerin ezilen yığınların emperyalizmden doğan sorunları, ekolojik krizlerle içi içe geçmiş durumdadır.

Başka türlü söylemek gerekirse dünya, halklar için giderek yaşanmaz bir hal almakta bu durum, sınıfsal çelişkilerin daha da gelişmesi ve derinleşmesine aynı zamanda ekolojik dengedeki bozulmanın tüm insanlığın emperyalist sistemin yarattığı sorunlara tepki duymasına ve öfkeyi büyütmesine neden olmaktadır.

Bu yanıyla bahsettiğimiz nedenlerden dolayı dünyada devrimci durum giderek olgunlaşmakta, çelişkiler derinleşmektedir. Nitekim dünya emperyalist-kapitalist sistem yüzünden giderek yok olmaya doğru yol almaktadır. Kuşkusuz benzer bir durum, gerek derinleşen sınıfsal, ulusal, mezhepsel ve kimliksel boyutuyla gerekse de doğadaki tahribat boyutuyla Türkiye, T. Kürdistanı için de geçerlidir.

Emperyalistler Covid-19’u bahane edip sınıfın ve emekçilerin yüzyıllık kazanımlarına saldırırken diğer yandan ekolojik tahribatın neticesinde yangın ve sel gibi doğa olayları ezilenlerin canını almaya devam etmektedir.

Dipte biriken öfke ve tepki giderek mayalanmaktadır. Bu kahredici gücü açığa çıkaracak ve emperyalistlere, onların işbirlikçi uşaklarının tepesinde bir balyoza çevirecek olansa devrimci ve komünistlerdir. Bu yanıyla zamanın ruhu, ezilenlerin emperyalistlere yönelik tepkisi ve de yok olmayla yüz yüze gelen dünya; devrimci ve komünistleri göreve çağırıyor!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu