GüncelMakalelerYorum

YORUM | Dünden bugüne: 12 Eylül Cuntası ve Türkiye’de Faşizm Gerçeği

Devlet-faşizm ve iktidar ilişkisi açıklık kazandıkça 12 Eylül'ün resmi de  berraklaşacaktır.

12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cuntası’nı insanlık dışı uygulamaları ve Evren’in şekli şemali ile hatırlarız. Hele hele işkence ve zindanlar 12 Eylül’ün geride bıraktığı en faşizane yapıtları olarak hafızalara işlenmiştir. Ancak tüm bunlar 12 Eylül AFC(Askeri Faşist Cunta)’sinin bir sonucuydu. Aslında yabancısı olmadığımız bu uygulamalar ayyuka çıkmış “devlet ihlalleri”ydi.

Aradan otuz dokuz yıl geçmesine rağmen 12 Eylül’ü neden bu kadar tartışma gereği duyuyoruz? 12 Eylül’e giden sürecin amacı neydi? Zaten faşist devlet yapısına sahip bir ülkede Askeri cuntaya neden gerek duyuldu?1983 seçimleriyle gelen Özal’dan AKP ve Erdoğan’a 12 Eylül süreciyle ilişkisi ne olabilir?

Dünden bugüne aslolan sermayenin çıkarları

Devlet-faşizm ve iktidar ilişkisi açıklık kazandıkça 12 Eylül’ün resmi de  berraklaşacaktır.

“Devlet” der Lenin, “Bir sınıfın diğer bir sınıfı baskı altına alması, bir sınıfın diğer bağımlı sınıfların hakimiyeti altında tutulmasını sağlayan bir araçtır. Bu aracın çeşitli biçimleri vardır. Yönetimi elinde tutan büyük burjuvazi ve tekeller çıkarları gereği finans kapitalin en gerici, şovenist emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüklerini acımasızca uygularlar. Yönetim biçimleri farklılıklar arz etse de meselenin özü hep aynıdır: Sermayenin çıkarları. Bu çıkarların huzuru ve refahı için içerde ve dışarda gelecekteki gücüne tahsisi için kullanır.

Kendi sermaye ve egemenliğini tehlikeye düşürecek her türlü olgudan kurtulmak için hile, entrika, baskı, katliam; kısacası her yolu mübah görür. Bu bağlamda Osmanlı Saltanatı’ndan  Jön Türk Devrimi’ne, İttihat ve Terraki sürecinden askeri faşist cumhuriyetin kuruluşuna doğru işleyen zaman, esasen komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları ile bir kesim sanayi burjuvazisinin zayıf, dağınık ve güvende olamayan sermayesinin güçlendirilmesi ve tek elde toplanması; bununla beraber el altında anlaştıkları emperyalist efendilerinin desteğiyle Ekim Devrimi’nin devasa etkisini Türkiye topraklarında yeşertmeme üzerine kurulu faşist diktatörlüktür.

Bu diktatörlük çürümüş Osmanlı hanedanlığından bıkan toplumun yeniyi aramadaki umutlarını kullanarak özgürlük, aş, huzur vaat ederken bunun tam tersi pratiklerle misliyle topluma ödetmiştir. Bu özellikler iktidara gelen hemen hemen bütün faşist rejimlerde aynı yöntemler olarak ortak noktaları olmuştur.

Cumhuriyetin kuruluşu, parlamento, tek partili dönem esasen faşist ideolojiyi perdeleme amaçlıdır. Çünkü faşizmi alt edebilecek demokratik bir süreç işletilmemiş ve demokratik bir devrim yapılamamıştır. Kuruluşundaki zayıflık ve emperyalizme bağımlılık sermayeyi her zaman için bu faşist rejimin  varlığına bağlamıştır.

Böylece uluslararası konjonktür etkileşimlerinden ve ülke içindeki halk muhalefetinden kaynaklı zaman zaman faşist uygulamalarda gevşeme olmuş ancak faşizm her daim sermayenin gücü olarak var olmuştur. Yeri ve zamanı ihtiyaca uygun olarak gerek 12 Eylül’de gerekse de günümüz özgülünde olduğu gibi açık faşizm olarak uygulanmıştır.

Tek partili yada çok partili siyasal süreçte kimin iktidarda olduğu gerçeği değil sermayenin çıkar ilişkisi belirleyici olur.

Aksi halde 12 Eylül’ü gerçekleştiren Kemalist ordunun açık faşizmi aynı yöntemlerin benzerini uygulayan İslamist AKP yada Erdoğan faşist kliği arasındaki tezatlıkmış gibi görünen benzerliği nasıl açıklayacağız? Bu anlamıyla CHP eksenli Alman Emperyalizmi’ne bağımlı cumhuriyetin, Dünya ve Orta Doğu’daki yeniden emperyal paylaşıma paralel olarak NATO ve ABD eksenli dümen kırması ve mevcut siyasi partilerin sermayenin çıkarlarına cevap olamaması, halk hareketliliği 12 Eylül’e giden sürecin suyunu kaynattı.

Darbeye zemin hazırlayan sebepler nelerdir?

Kısacası ekonomik kriz, krizin yarattığı bunalım, egemen sınıflar arasındaki çatışma ve istikrarsızlık, siyasi otoritenin zaafiyeti, devrimci ve ulusal mücadelenin gelişmesi ve uluslararası emperyal çıkarlardır koşulları yaratan.

Emperyalizme bağımlılığın sonucu olarak emperyalistler tarafından yeniden şekillendirilme süreci 12 Eylül’ün en esaslı nedenlerinden biriydi. Çorum, Maraş gibi bir dizi katliam ve toplumsal kargaşada TC devletinin amacı esasen bu sürece kendilerince haklı gerekçeler sunarak askeri darbeye zemin hazırlamaktı.

12 Eylül’ün görevleri işçi ücretlerini dondurmak, ilerici sendikal örgütlenmeyi (bütün faşist iktidarların yaptığı ilk iş ) bitirmek, halkın yükselen öfkesini bastırmakla kalmadı. 1960 anayasasını kaldırarak, parlamento fes edilerek tüm demokratik kazanımlar bir çırpıda yok edildi. Devletin yeniden reorganizasyonu mümkünse siyasilerin eliyle teşhir olmadan yapılmaya çalışıldı.

Bunun yetersiz kaldığı noktada ise 12 Eylül’de olduğu gibi görev askeri güce devredilerek ABD eksenli  devleti dizayn  politikası uygulandı. Bu tamamen devletin bekası için bir yöntem sorunudur.

12 Eylül- 5 Kasım 1980 tarihleri arasında ABD’nin Ankara-İstanbul ve İzmir’deki diplomatik temsilcilerinden Washington’daki Dış İşleri Bakanlığı ile diğer ülke temsilcilerine gönderilen on adet yazışmanın (BBC tarafından açıklandı) birinci belgesinde yer alan “ABD büyük elçisi, askeri liderleri iyi tanıyoruz, endişeye mahal yok”, ikinci belgesinde ise “12 Eylül iş adamlarının çoğu havada uçuyor” tespiti yukarda anlattıklarımıza ışık tutar niteliktedir.

Turgut Özal’ın misyonu neydi?

6 Kasım 1983 seçimleriyle (bu zamana kadar Milli Şef Güvenlik Konseyi baştaydı) Kenan Evren’in dostu, darbe döneminin Maliye Bakanı Turgut Özal o sürecin burjuvazi açısından yeni vizyonu oldu.

Süreç ve uluslararası zorunluluklar, 12 Eylül’ün “yenilenme, özelleştirme, sanayileşme” gibi söylemlerini uygulamadaki yetersizliği nedeniyle cuntanın yerini sivil ve seçilmiş Turgut Özal rüzgarına bırakmasına sebep oldu ve böylece emperyalistlere kapılar ağzına kadar açıldı. Sermayenin sivil vizyonu, faşizm eliyle güvencedeki yeni adı Özal’dı.

TÜSİAD kurucuları arasında yer alan Özal, Dünya Bankası’nda uzun yıllar çalışmış, 1970 büyük devalüasyonu sırasında müsteşarlık yapmış ve Türkiye’deki komprador burjuvazinin o dönemin en azılı örgütlerinden MESS ( Madeni Eşyalar Sanayiciler) genel başkanıydı. Bu anlamıyla Özal’ın  cuntadan sonra ilk seçimlerde başa getirilmesi burjuvazi açısından tesadüfü değildi. Bu kısa biyografi bile darbe sürecinin politik görünümünü deşifre etmeye yetmektedir.

Sonuç itibariyle 12 Eylül’ün bugüne dönük adımlarının en önemlisi hiç şüphe yok ki kültürel-siyasi devridir. Binlerce cami, imam hatip, kuran kursu kurdurarak o dönemin öğrenci ve gençlik kesimine verilen gerici-dinci ideolojinin yetiştirdiği nesil bugün iktidarda ve bürokraside devleti açık faşizmle idare ediyor.

Bugün faşist AKP kliğine kızan Kemalistler neden devletin bekası adı altında parlamentoda AKP’nin elini güçlendiren kararlara onay veriyorlar? Neden işgal ve savaş politikasına evet diyorlar? Neden şoven ve ırkçı saldırı, kayyım ve Kürt düşmanlığında uzlaşıyorlar? Neden sadece klikler arası dalaş söz konusu olduğunda çarpışıyorlar?

İşte bunun açık ve net cevabı Kemalist Cumhuriyetin faşizminde yatan derinliğinde gizlidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu