GüncelLGBTİ+Makaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | “Nefret Dilinin Rotamızı Değiştirme Gücü Yok”

"Kadınlar ve lubunyalar hedef alınarak bir isyanın küçümsenmesi erkek egemen devletin daimi işi haline geldi. Kadın ve lubunya düşmanı bu nefret dolu dille daha pek çok kez karşı karşıya kalacağımız muhtemel."

Her birimizin hafızasında farklı bir yönüyle yer edindi Gezi İsyanı. “Gezi ruhu” diye anlam kazanan durum o kadar geniş bir kitleyi etkilemiş ve içine çekmişti ki, birbirine en uzak ve yabancı olanlar dahi yanyana gelebilmişti. Herkes kendi rengini, dilini, kültürünü, taleplerini, sözünü kattı Gezi’ye. Bu genişlik ve zenginlik bu vesileyle yaratılmış oldu. Tam da bu yüzden hepimizin hafızasına farklı kazınabilecek çok yönlü bir direniş açığa çıktı. Ve Gezi İsyanı toplumsal direnişler tarihinde önemli bir örnek olarak yerini aldı.

Aradan geçen 9 yıl boyunca Gezi unutulmadı. Unutulmama hali de çok yönlü yaşandı. İsyanı var edenler, yaşatanlar yaşamımızda ve zihinlerimizde yarattığı değişimi koruyabilmek, büyütebilmek adına sahip çıktı. Toplumsal mücadelenin bütün dinamiklerini biraraya getiren biricikliğine sahip çıktı.

Egemenlerin ezilenler arasında yaratmaya çalıştığı kutuplaşmanın etkisizleştirilmesi durumunda bütün ezilenlerin öfkesinin esas muhatabına yönelebilme haline sahip çıktı. Ve tabi bütün umut ve düşlerini toplayarak isyana katılan Gezi şehitlerinin anılarına, düşlerine, gelecek hayallerine sahip çıktı. Ezilenler ve toplumsal mücadelenin özneleri bakımından unutmama hali bu yönüyle unutturmama eylemine dönüştü.

Ezilenler cephesinde Gezi’yi unutmama, sahiplenme ve savunma temelinde yaşanırken, egemenler cephesinde Gezi’yi her anımsayış öfke nöbetlerine neden oldu. Bunun bir yansıması olarak iktidar, Gezi İsyanı’nın açığa çıkardığı bütün gerçekliğe sürekli saldırı halinde oldu.

İnsanların hangi neden ve taleple olursa olsun sokağa çıkması egemenlere sürekli Gezi’yi anımsattı. Pek çok direniş ve eyleme Gezi’ye atıf yaparak saldırdılar. İnsanlar bir daha sokağa çıkmak istemesin diye düzenlemeye odaklandılar her şeyi. Bunun için yasaları, yasakları, askeri gücü vb. devreye soktular. Toplumsal mücadeleyi güçten düşürmek, sesini kısmak için pratik olarak bunları yaparken politik olarak da isyanın kitleler arasında egemenlerin yarattığı suni bariyerleri yıkma haline yöneldiler. İnsanları kutuplaştırarak birbirinden uzaklaştırmaya kitlendiler. Bunun için de şovenizm, kadın düşmanlığı vb. körüklendi.

Toplumun kolektif belleği haline gelen bir isyanı hafızalardan silmeye yetmez/yetmedi bu çaba.

Bu yıl 9. yıldönümünü “Gezi Davası’nın” karara bağlanması ile karşıladık. Farklı zamanlarda Gezi’ye katılanlara yönelik açılan çeşitli davalar oldu. İnsanlar tekrar tekrar geziye katıldıkları için mahkemelerde yargılandı/yargılanıyor.

Devletin isyana yönelik intikamcı tutumu ciddi bir bütünlük arz ediyor aslında. Gezi’nin erkek egemen iktidarda yarattığı en büyük rahatsızlıklardan biri de hatırlanacağı üzere kadınlardı. Kadınların eylemlere kitlesel biçimde katılışı, direnişe kendi talep ve sözünü taşıması, kendi eylem biçimini yaratması, direnişin aktif öznesi haline gelmesi iktidarı en üst düzeyde rahatsız etmişti. Bu rahatsızlık bütün söylem ve politikalarına da olanca gücüyle yansımıştı.

Saldırgan tutumlarını kadınları özgüleyerek biçimlendirmişti. Öfke ve nefret dili her seferinde kadınları, kadın bedenini hedef almıştı. Bunun bir devamı olarak Gezi’yi her anımsayışlarında erkek egemen dil devreye sokularak isyanın bütünü kadın bedeni üzerinden hedef alındı.

Bunun son örneği ise 9. yıldönümü vesilesi ile açığa çıkan eylem ve etkinlikleri hedef alan Erdoğan’ın açıklamaları oldu. Erkek egemen devletin vücut bulmuş hali olan Erdoğan’ın önlenemez kadın düşmanlığı bir kez daha kendini gösterdi. “Bunlar çürük, bunlar sürtük” derken hedefinde yine asli olarak kadınlar ve lubunyalar vardı. Kadınların ve lubunyaların bu “güçlü iktidara” sokaklarda, meydanlarda karşı koyuşu vardı.

Kadınlar ve lubunyalar hedef alınarak bir isyanın küçümsenmesi erkek egemen devletin daimi işi haline geldi. Kadın ve lubunya düşmanı bu nefret dolu dille daha pek çok kez karşı karşıya kalacağımız muhtemel. Toplumsal erkekliği uyandırmaya çalışan bu dilin kadınların ve lubunyaların mücadelelerini zorlaştıran bir yan taşıdığı bir gerçek. Ancak bu çaresiz serzenişe dönüşen açıklamaların rotamızı değiştirme gücü yok.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu