GüncelMakaleler

SENTEZ | Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Özgürce Ayrılma Hakkı İlkesine Teorik ve Pratik Katkı

"proletarya partisi ulusal sorun ve Özgürce Ayrılma Hakkı ilkesinde açık ve nettir. Sorunu berrak ve kararlı bir şekilde savunmuştur. Daha net olması açısından da birinci kongresinde “Özgürce Ayrılma Hakkı” kavramının kullanılması yönünde karar almıştır."

“Çoğu kez yanlış yorumlara yol açan kendi kaderini tayin yerine gayet tam bir kavram koyuyorum ‘özgürce ayrılma hakkı’.” (Lenin)

1917 yılında yapılan 7. Tüm Rusya Konferansı’nda -Lenin’in belirttiği gibi- Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH) ilkesinin içeriğini oluşturan Özgürce Ayrılma Hakkı (ÖAH) tezi öne çıkmıştır. UKKTH, ezilen ulusun “ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı”dır. Sorunun daha net yansıtılması için proletarya partisi de birinci kongresinde, UKKTH ilkesinin muhtevasını daha açık belirten “özgürce ayrılma hakkı” tanımını kullanma ve öne çıkartma kararı almıştır. Sorunun ve içeriğin daha net ifade edilmesi açısından bu karar önemlidir.

Kürt ulusal sorunu, Türkiye’nin başlıca sorunlarından biridir. Toprakları ilhak edilen, merkezileşmiş ve birleşmiş pazarları gaspedilen, dilleri yasaklanan, ulusal kimliklerini özgürce ifade etmelerine müsaade edilmeyen, zoraki asimilasyona tabi kılınan Kürt ulusu, TC’nin kuruluşundan beri ulusal baskı ve tahakküm altında tutulmaktadır. Hatta bu baskı, Cumhuriyet öncesi Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde başlatılmıştır.

1800’lü yıllardan itibaren Kürt beylik ve sancakları kaldırılmış, baskı ve saldırılar giderek üst düzeylere tırmandırılmıştır. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında ulusal yapıya kavuşan Kürt toplumu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilanıyla birlikte açıktan ulusal baskı altına alınmıştır. Böylece yeni bir baskıya maruz kalmışlardır. Bunun sonucu Kürt ulusu ağır ve sancılı yaptırımlar altında kitlesel katliamların, zoraki tehcirlerin, kültürel soykırımların olduğu tarihsel bir dönem içine sokulmuştur.

Kürt ulusu neden böylesi baskı ve zorbalık altında kalmıştır? Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile Batı Avrupa ülkeleri, Amerika, Japonya gibi ülkelerde ulusal sorunlar tarihsel olarak çözüme kavuşmasına karşın Türkiye’de bu sorun neden çözüme kavuşmamış, Kürt ulusu ve azınlık milliyetler üzerinde ulusal baskı günümüze değin varlığını neden devam ettirmiştir?

Burjuvazinin ilerici olduğu tarihsel koşullarda, Avrupa ve Amerika’da gerçekleştirilen burjuva demokratik devrimler, feodalizmi tasfiye ettiği gibi ulusal sorunları da şu veya bu şekilde çözüme kavuşturmuş ve aşağıdan yukarıya ulus devletler inşa etmiştir. Bu tarihsel adımlar, 1789-1871 sürecinde burjuvazinin önderliğinde yapılan devrimlerle atılmıştır. Ancak burjuvazi, bu rolünü tamamladığında, statükocu ve gerici karakter almış ve beraberinde gelişmenin ve değişmenin önünde engel teşkil etmiştir. Bunun sonucu burjuvazinin önderliğindeki kapitalist ulus devletler giderek gerici hal almıştır. Ve diğer kıtalara açılarak, pre-kapitalist geri ülkeleri önceleri sömürge haline ve de devamında giderek kendilerine bağımlı yarı-sömürge haline getirmişlerdir.

Böylece emperyalist yapıya bürünen uluslararası kapitalizmin, pazar durumundaki ülkelere dışarıdan ihraç ettiği komprador kapitalizmin şafağında uluslaşma sürecine girilmiştir. Asya, Doğu Avrupa, Latin Amerika, Afrika kıtalarına giren emperyalist-kapitalizm, doğal ekonomiyi yıkıma uğratmış, feodalizmi çözülme sürecine sokmuş, birbirinden kopuk, birbirine kapalı dar pazarları merkezi düzeyde birleştirmiş ve oluşturduğu pazar birliği ile toprak birliği, dil birliği, kültür birliğinin de önünü açarak toplumları ulusların temellerinin atıldığı aşamaya sokmuştur.

Ancak diğer taraftan sömürgeci ve emperyalist devlet olarak girdikleri ülkelerin gerici sınıf ve katmanlarıyla ilişkiler kurmuşlardır. O ülkeleri kendilerine bağımlı pazarlar haline getirmişlerdir. Böylece emperyalizm tarafından temelleri atılan komprador kapitalizmle, saf feodalizm çözülme sürecine sokulmuş ama tasfiye edilmemiş, alt ve üst yapısıyla muhafaza edilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu da bu son sürece bu minvalde girmiştir. Pazar birliğiyle beraber ilhak edilen topraklarda uluslar oluşmuştur. Ama burjuva demokratik devrimin gerçekleşmediği bu topluma hükmeden mevcut devlet, arkaik ve bağnaz yapısıyla Türk ulusu dışındaki ulusların varlığını reddetmiştir. Bir başka deyişle, temelleri ortaçağda atılan devlet, çok uluslu heterojen toplumu, tek uluslu homojen topluma dönüştürmeyi hedef edinmiştir. Bunun sonucu Türklerle sınırlı yekpare devlet doktrini ile Ermeniler, Rumlar, Süryaniler soykırım ve tehcirle büyük ölçüde yok edilmişlerdir. Kürtlerin ise Müslüman dini kimlikleri istismar edilerek ve asimilasyona tabi tutularak o süreç içinde Türkleştirilmeleri hedeflenmiştir.

Bunun sonucu burjuva demokratik devrimin gerçekleşmediği Türkiye’de Kürt ulusu, uzun bir dönemden beri TC devleti tarafından ezilmekte ve ulusal baskıya maruz kalmaktadır. Bu baskı ve tahakküme karşı Kürt ulusunun mücadelesi haklı ve meşrudur. Bu nedenle bu mücadele kayıtsız, şartsız savunulmalıdır.

Kürt ulusunun TC’ye karşı mücadele hakkıyla beraber, TC’den Özgürce Ayrılma Hakkı (ayrı bir devlet kurma hakkı) vardır. Bu iki hak birbirine kopmaz şekilde bağlıdır. Bu nedenle Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı her daim sorunun bir parçası olarak gündemde tutulmalıdır.

Özgürce Ayrılma Hakkı, ezilen ulusun baskı gördüğü ülkeden ayrılma ve ayrı bir devlet kurma hakkı anlamına gelir. Komünistler, bu hakkı her şart altında ve her koşulda, kayıtsız şartsız savunurlar. Ezilen ulusun bu hakkına her zaman sahip çıkarlar. Bu hak ezilen ulusların olmazsa olmaz hakkıdır. Dolayısıyla Kürt ulusunun varlığını tanımakla, onlara yapılan her türlü baskı ve saldırıya karşı tavır almakla, mücadelesini desteklemekle beraber Özgürce Ayrılma Hakkı tanınmalı ve her şart altında bu hakka sahip çıkılmalıdır. İbrahim Kaypakkaya, Lenin ve Stalin’e dayanarak ezilen ve mili zulüm altında olan ulusların bu hakka, yani Özgürce Ayrılma Hakkına kayıtsız şartsız sahip olduklarını belirtmiştir ve bu hakkı her şart altında savunmuştur.

Özgürce Ayrılma Hakkının varlık nedeni, demokratik halk devriminin gerçekleşmediği çok uluslu ülkelerde ulusal ilhak ve ulusal baskının var olmasıdır. Bu baskı ve ilhakın olduğu topraklarda ezilen mağdur ulusun Özgürce Ayrılma Hakkını reddetmek, inkar etmek, hakim ulusun ayrıcalıklarını meşrulaştırmak ve uyguladığı faşizme tekabül eden ulusal baskıyı mübah görmektir. Bu Kürt ulusu için de geçerlidir. Bu nedenle Kürt ulusu, kendi iradesiyle hareket etme ve hangi devlet çatısı altında yaşayacağına dair karar verme yetkisine sahiptir. Komünistler bu hakkı, özgürce ayrılma hakkını her şart altında savunurlar.

 

Özgürce ayrılma hakkı ile özgürce ayrılma

Diğer taraftan ezilen ulusun Özgürce Ayrılma Hakkı (ayrı bir devlet kurma hakkı) ile özgürce ayrılma (ayrı bir devlet kurma) bir ve aynı şeyler değillerdir. Yukarıda belirttiğimiz gibi özgürce ayrılma hakkı, ayrı bir devlet kurma hakkı anlamına gelir ve hak olarak her daim bu hak savunulur. Ancak pratik olarak ezilen ulus tarafından ayrılma ve ayrı devlet kurma farklı bir şeydir. Özgürce Ayrılma Hakkı ile ayrılıp ayrı devlet kurma, İbrahim Kaypakkaya’nın da belirttiği gibi birbirine karıştırılmamalıdır. Birincisi komünistler tarafından her şart altında savunulurken, ikincisi mevcut şartlara göre ele alınır.

Dolayısıyla sınıf bilinçli proletaryanın her ayrılma ve her ayrı devlet kurma girişiminde takınacağı tavrın niteliğini belirleyecek koşul, proletaryanın çıkarlarıdır. Kaypakkaya, Lenin’den yaptığı aktarma ile bu koşulu “her özel meselede somut olarak, bir bütün olarak sosyal gelişmenin ve sosyalizm için proletaryanın sınıf mücadelesinin menfaatleri açısından yargılar ve tayin eder” diye ifade eder.

Kaypakkaya, Özgürce Ayrılma Hakkını Lenin’e dayanarak ele alır ve devamında ayrılma hakkının özgürce tanınmadığı bir birliğin kof ve çürük olduğu tespitini yapar.

Bu tespitler ülkemiz özgülünde Kürt Ulusal Sorunu için de geçerlidir. Özgürce Ayrılma Hakkı, proletarya partisi tarafından günümüze değin koşulsuz ve kayıtsız, şartsız desteklenmiş ve savunulmuştur.

Bununla beraber pratikte olası ayrılma ve ayrı devlet kurma girişiminde takınılacak tavır, devrimci mücadelenin seyri ve çıkarlarına göre belirlenecektir. Eğer Kürt ulusunun ayrılması ve ayrı bir devlet kurması Türkiye’de demokratik halk devriminin gelişmesine ve hedefine varmasına hizmet edecekse, proletarya partisi özgürce ayrılma ve ayrı devlet kurmayı destekleyecektir. Ancak ayrılma, demokratik halk devriminin gelişmesini ve hedefe ulaşmasını zorlaştıracak ve geciktirecekse desteklemeyecektir. Ama Kürt ulusunun ayrılması ve ayrı devlet kurmasına karşı tavır da almayacak; ayrılmaya engel teşkil eden tutum içine girmeyecektir. Proletarya partisinin ısrarla belirttiği gibi Kürt ulusunun ayrılma ve ayrı devlet kurma kararı o ulusunun iradesine tabidir. Ayrılma ve ayrı devlet kurup kurmama kararı Kürt ulusu tarafından alınır.

Ayrılmanın ve ayrı devlet kurmanın olası devrimi zayıflatacağı durumda proletarya partisi, sınıf perspektifiyle birliğin ve birlikte mücadelenin propagandasını savunacaktır. Kürt, Türk ve diğer milliyetlerden emekçilerin birlikte mücadelesi için kararlılık içinde olacaktır. Birleşme için elinden gelen çabayı esirgemeyecek ancak ezilen ulusun ayrılma ve ayrı devlet kurma girişimine de pratik olarak müdahalede bulunmayacaktır.

Ezilen ulus adına dışarıdan müdahale etme hakkı yoktur. Kaypakkaya’nın deyimiyle “dışarıdan müdahale, zor kullanma, ayrılma isteğinin önüne engel çıkarma hangi gerekçeyle olursa olsun, ‘ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı’na bir tecavüzdür.” Proletarya partisi böylesi bir tavra karşı olduğu gibi pratikte de olası bir müdahaleye, saldırıya karşı tavır alır ve kararlılıkla mücadele eder. Dışarıdan müdahale karşı-devrimci bir tavırdır. Böylesi bir müdahale çeşitli milliyetlerden emekçi sınıfları karşı karşıya getirir, güveni sarsar ve ulusal düşmanlıklar yaratır. Böylesi bir tavır proletaryanın sınıf karakterine aykırıdır.  Dolayısıyla böylesi bir tavır ve saldırıya karşı pratik olarak da karşı koyar.

Geçmişte Finlandiya, Rusya sınırları içindeydi. Devrim sonrası Fin ulusu, Sovyetler Birliği dışında ayrı devlet kurmak istediğinde, Bolşevikler Fin ulusunun bu talebini yanlış bulsalar da pratikte bu ayrılma talebini kabul etmişlerdir. Ve ayrılmaya hiçbir engel çıkartmadan kurulan Finlandiya devletini tanımışlardır. Bu durum, özgürce ayrılma talebinin tanınmasında evrensel bir örnektir.

İbrahim Kaypakkaya MLM’den esinlendiği bu konuyu Şafak Revizyonizmine karşı kararlıca savunmuş ve proletarya partisinin politik hanesine yazmıştır. Ulusal sorunu ve Özgürce Ayrılma Hakkını değerlendirirken sınıf mücadelesinden kopuk almamıştır. Sınıf mücadelesine, proletaryanın, çeşitli milliyetlerden emekçi halkın çıkarlarına bağlı kılmıştır. Ama Kürt ulusal sorunu ve Özgürce Ayrılma Hakkını özgün bir sorun olarak ele almış, ısrarla savunmuştur. Ve bu konuda tahribat ve yanlışlara da tavır almıştır. Şafak Revizyonizminin “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” (Özgürce Ayrılma Hakkı) ilkesini, “halkın kendi kaderini tayin hakkı” biçiminde yaptığı çarpıtmaya da tavır almış ve mahkum etmiştir.

Görüldüğü gibi proletarya partisi ulusal sorun ve Özgürce Ayrılma Hakkı ilkesinde açık ve nettir. Sorunu berrak ve kararlı bir şekilde savunmuştur. Daha net olması açısından da birinci kongresinde “Özgürce Ayrılma Hakkı” kavramının kullanılması yönünde karar almıştır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu